14 Eylül 2016 Çarşamba

BİR ŞARKININ HATIRLATTIKLARI VEYA "HERKESİ KENDİM GİBİ SANDIM" AZ GELİŞMİŞLİĞİ


Bayramın üçüncü günü, grip sanki sırtımızdan, eklemlerimizden, boğazımızdan elini çekiyor mu ne? Kahvaltı yapmaya hatta hazırlamaya mecalimiz var gibi. You Tube'dan 70'lerin unutulmayan melodilerini çağırmışım (https://www.youtube.com/watch?v=fdn2_QHGyMc) gribin akordunu bozduğu sesimizle bir yandan 60'lar, 70'ler, 80'lerden kalma ezgilere eşlik edip bir yandan da kahvaltı yapıyoruz. Derken Mehmet Taneri'nin Bir Zamanlar'ı başladı ve ben eskilere gittim çok eskilere...

Teleferik yeni açılmış, alt taraftaki kafede birkaç arkadaş, sevgilisi tarafından terk edilmiş bir arkadaşımızı teselli etmeye çalışıyoruz, lise 1'de olmalıyız ve teselli edenlerin henüz sevgilisi yok, terk etmeyi de edilmeyi de daha tatmamışız. Ama hüznün dibine vurmuşuz hep birlikte ağlıyor, hep birlikte kızıyor, ileniyor, sinirleniyoruz. Derken arka planda Mehmet Taneri'nin Bir Zamanlar'ı dönmeye başladı. Terk edilen arkadaşımız feryat figan şarkıya eşlik etmeye başlayınca, ağlak ve kızgın kızlar korosu oluşturduk.

BİR ZAMANLAR NE ÇOK SEVERDİM, 
SENLE AĞLAR, SENLE GÜLERDİM, 
AŞKA YALAN DİYEN OLSA, 
BAKAR GÜLER DE GEÇERDİM, 

YAZIK Kİ ÇOK GEÇ ANLADIM, 
O RÜYADAN ÇOK GEÇ UYANDIM, 
KARŞIMA KİM ÇIKTIYSA, 
HERKESİ KENDİM GİBİ SANDIM
Bayram sabahı, akortsuz sesimle bilgisayardan gelen nağmelere eşlik ederken "HERKESİ KENDİM GİBİ SANDIM" kısmında takıldım kaldım. Herkesi kendin gibi sanmak, farklılıkların saç rengi ,göz rengi, boy uzunluğu ile sınırlı olduğunu düşünmek... İnsanların psikolojisini 4 yaş altı çocuk düzeyinde kavramak. Elleriyle gözünü kapatınca tüm dünyanın da onu görmediğini sanan, kafasından geçen her düşünceyi çevrenin de algıladığından emin, kimsenin duygu ve düşüncelerinden haberi olmayan ama herkesin onun duygu ve düşüncelerini bildiğini sanan 4 yaş altı çocuğu.

4 yaş altı ve üstü çocuklara uygulanan bir deneyden bahsetmek istiyorum: Bu iki grup çocuğa bir video seyrettiriliyor. Filmde bir kadın, elindeki kırmızı nesneyi izleyicilere gösterdikten sonra komodinin çekmecesine koyup odadan dışarı çıkıyor. Daha sonra odaya bir adam girerek komodinin çekmecesinden kırmızı nesneyi alıp kitapların arasına saklıyor ve odadan çıkıyor. Odaya kadın yeniden giriyor ve video durdurularak çocuklara soruluyor, "Kadın kırmızı nesneyi nerede arayacak" diye. 4 yaş altı çocuklar istisnasız, "Kitapların arasında" diye cevap verirken 4 yaş üstü çocuklarda yaş ilerledikçe, "Çekmecede" cevabı artıyor. 

Psikologlar, benlik bilincinin, kafamızdaki düşünceleri herkesin bilemeyebileceğinin, farklı olduğumuz gerçeğini idrakin 4 yaş sonrası geliştiğini düşünüyorlar. İşin acı tarafı bizim toplumumuz gibi bazı toplumlarda bu idrak büyük ölçüde gelişmediği için sonsuz iletişim problemleri yaşıyoruz. HERKESİ KENDİM GİBİ SANDIM algısı bitimsiz yanılgılara neden olduğu gibi gücü ele geçirdiğinde HERKESİ KENDİNE BENZETMEYE ÇALIŞMA çabasına dönüşüyor. Empati duygusu gelişmediği gibi ağlayanla ağlamayı empati sanıyoruz. Oysa ne güzel demiş Veysel usta:

KİM OKURDU KİM YAZARDI
BU DÜĞÜMÜ KİM ÇÖZERDİ
KOYUN KURT İLE GEZERDİ
FİKİR BAŞKA BAŞK'OLMASA




7 Temmuz 2016 Perşembe

BEN KİTAP FUARINDAN KİTAP BİLE ÇALMADIM

Kardeşim whats app'tan bir fotoğraf göndermiş, yıllar öncesinden ona aldığım doğum günü hediyesinin içine koyduğum notun fotoğrafı, ta 1976'dan kalma. Hediyeyi hatırlıyor musun dedi, düşündüm, hatırlamıyorum. Epey kıvrandırdıktan sonra söyledi hediyeyi, pul defteri. Şimdilerde kimsenin sahip olmayı düşünmediği ama o devirlerde pek kıymetli olan bir şey. Herkes için için kıymetli, benim içinse özel bir anlamı olan bir nesne: Pul defteri.
İlk kez dün gece kardeşimle paylaştım birazdan anlatacağım anımı, daha da geriye gittim, 1972'ye.

Orta 2'deyim, bir arkadaşımla beraber o gün sınıf nöbetçisiyiz ve teneffüslerde sınıfta duruyoruz. Sabahtan, sınıfımızdaki başka bir arkadaş okula pul defterini getirmiş. Uçuk yeşil ciltli bu defterde o kadar değerli pullar vardı ki ederinin beşbin lira civarında olduğu bir anda yayılıverdi fısıltı gazetesiyle. Babamın o günlerdeki maaşının ikibuçuk katı falan. Defter, üçüncü teneffüs sonrası sırra kadem bastı. O dersin öğretmeni ve okul idaresi hemen olaya el koydu. Tüm okulun öğrencilerin sıraları ve çantaları arandı, defter yok. İki ayrı müdür yardımcısı biz nöbetçileri odasına aldı, bildiğin çapraz sorgu -o zamanlar böyle bir şeyden haberim bile yok.
Beni sorgulayan müdür yardımcısına, işlik, laboratuvar ve malzeme odalarının aranıp aranmadığını sordum. "Hadi birlikte arayalım" dedi. Ev işi ve el işi işliklerine, fen laboratuvarına baktıktan sonra sıra harita odasına geldi. Aynı zamanda sınıfın harita koluyum. Odaya girer girmez fark ettim düzen değişikliğini. Duvarlara dayanmış rulo halinde onlarca harita eskisi gibi yerlerinde duruyordu ancak daima odanın ortasında olan eski bir masa, çekmecesi duvara bakacak şekilde duvara yanaştırılmıştı. Masayı çekip çekmecesini açtığımızda pul defteri ortaya çıkıverdi. Ben sevinçle "İşte!" diye bağırıp müdür yardımcısını yüzüne baktığımda, gördüğüm ifadeyi ömrüm boyunca unutamayacağım: Tiksinti, hakir görme, şüphe...
Bu sırada koridordan diğer nöbetçi öğrenciyi sorgulayan müdür yardımcısının sesi geldi, "Mustafa bey gelin, çocuk suçunu itiraf etti." Meğer ben, tuvalete gittiğim sırada diğer arkadaşım pul defterini alarak saklamış ve baskıya dayanamayarak itiraf etmiş. Maddi değeri için aldığını düşünmüyorum, öyle ulaşılmaz bir nesneydi ki çoğu kişi için.
Kardeşim, "Hadi hadi birlikte planladınız değil mi?" diye kafa buluyor benimle. Kendimi savunma cümlem: "BEN KİTAP FUARINDAN BİLE KİTAP ÇALMADIM BUGÜNE DEK"

Kendime alamadığım defteri almışım sana kardeşim, bugüne kadar kimseye anlatmamıştım pul defteri anısını, çünkü müdür yardımcısının o bakışını başka bir yüzde yine görme olasılığı var ya... 

Sevgiyle...