Aklımıza
gelebilecek her türlü konu iletişim problemi haline gelebiliyor bizim ülkemizde.
Bu nedenle hiçbir konuda doğru ve sağlıklı iletişim kuramıyoruz. Bir konu
temalı sohbet ya da tartışmalarımız çağrışım oyununa benziyor. Örneğin bir
öğrencim “kola” sözcüğünden on basamakta şu noktaya gelmişti: Kola – kantin –
okul – ders – çalışmak – sıkılmak – babaannem – ağız kokusu – sprey – ozon tabakası.
Kola’dan çıktık nereye geldik. Aşağıda olası bir diyalog okuyacaksınız:
Adam: Hafta sonu annemlere gidelim mi?
Kadın: Temizlik yapacağım hafta sonu.
Adam: Ne zaman annemlere gidelim desem
bir bahanen oluyor.
Kadın: Ev işlerinin ucundan biraz
tutsan ev bu kadar kirlenmezdi.
Adam: Ha evi ben kirletiyorum öyle mi?
Her yere saçını döken sensin. Yemeğin içinden tut da koltuklara kadar her yer
senin saçınla kaplı.
Kadın: Evde azıcık huzurum olsaydı bu
kadar saçım dökülmezdi.
Konu
neydi, nereye geldi. Eğer amaç ortaya atılan konuyu konuşmaksa konu nereye
saparsa sapsın ana temaya geri dönmek gerekir. Adamın üçüncü cümlede yapması
gereken bir suçlama ile konuyu saptırması yerine “Temizliği birlikte yapalım
sonra annemlere gidelim” ya da “Hafta içi her gece azıcık azıcık birlikte yaparız
ama hafta sonu annemlere gitmek ve bunu seninle birlikte yapmak istiyorum beni
kırmazsan tabi.” türünden ana konuda kalmayı sağlayan ve çözüm odaklı bir
yaklaşımı olsaydı konu çağrışım oyununu hatırlatan diyaloğa hele de karşılıklı
suçlamalara dönmezdi.
Tartışmalarda
sıkça yaptığımız bir başka hata da etiketlemek, genelleme yapmaya çok eğilimli
olmamızla ilgili. Biz genellikle o olayı, o davranışı eleştirmeyip genelleme
yapıyoruz. Olumluya odaklanmamamız da cabası. Örneğin, adam işten yorgun argın
gelmiş fazla mesaiye kalmış. Kadın onu bir yerlere gitmeye zorluyor. Adam gitme
konusunda isteksiz davrandığında da “Zaten sen asosyalsin” ya da “Çok tembelsin”
şeklinde yaftalama hazır. Oysaki tek bir
olaya özgü davranışı eleştirmek ile genelleme yapmak çok farklı. İkincisi
savunma mekanizmalarını doğrudan harekete geçiren bir saldırı gibi algılanıyor
karşı taraftan. Karşı taraf da en iyi savunmanın saldırı olacağından hareketle
karşı saldırıya geçecektir. Sonra gelsin çağrışım oyununa benzer diyaloglar.
Bu
yazı biraz uzun olacak sanırım. 13 Haziran’da çocuklarımız karne alacaklar.
Yazılı ve görsel medyada “karnesi kötü olan çocuklara nasıl davranmalıyız”
temalı yazılar çıkacak, programlar yapılacak elbette. Ben de işin bir ucundan tutayım dedim. Çocuklarımızla
iletişimde en sık yaptığımız yanlışlarla ilgili iki çift lafım var:
1. Yargılama
– Eleştirme – Suçlama:
Sürekli yargıya ve
eleştiriye maruz kalan çocuğun kişiliği bu eleştiriler doğrultusunda şekil
alır. Örneğin sürekli olarak tembel olduğu eleştirisi yapılan çocuğun kişiliği
bu yöne yönlenecektir. Kelimelerin davranışlardaki rolünü aklımızdan çıkarmamalıyız.
Çünkü sürekli olarak yapılan olumsuz eleştiriler olumlu yerine olumsuza yöneten
gizli bir telkin özelliği taşırlar. Anne ve babalar eleştiri sırasında
birbirinden farklı olan durumları aynı kategoride değerlendirme eğilimindedir.
Örneğin çocuğun ödevlerini yapmaması, söz dinlememesi ve eve geç gelmesi aynı
cümlelerle eleştirilebilmektedir.
Yaygın Konuşma
Biçimleri:
- Sen
zaten çocukken de tembeldin.
- Sürekli
karşı geliyorsun çok asi bir evlat oldun.
- Çok
anlayışsızsın oysa ben senin için saçımı süpürge ettim.
- Çok
nankörsün seni doğuracağıma taş doğuraydım.
- Senin
gibi evlat olmaz olsun.
Ne Yapmak Gerekir?
Çocuğun herhangi bir
olumsuz davranışını eleştirirken bunu kişiliğine mal etmemek gerekir. Yapılan
eleştiri davranışa yönelik olmalıdır. Çocuğun kişiliği saldırıyla karşılaşmazsa
çocuk savunmaya geçmeyecektir. “Senin zeki ve sorumluluk sahibi biri olduğunu
biliyorum. Ödevlerini yapmıyor olman ise sana yakışmayan tembelce bir davranış
biçimi. Lütfen ödevlerini yapar mısın?” türünden cümleler, sorunu çözmeye
yöneliktir. Burada tembel sıfatı çocuğun değil davranışa ilişkin bir
saptamadır. Ayrıca çocuğun istekle yaptığı işlerden, etkinliklerden örnekler
vererek onun her alanda tembel davranış biçiminde olmadığını farkında
olduğumuzu göstermek çocuğu motive etmek açısından çok etkilidir. Bunun
yöntemi, elbette “Bilgisayara gösterdiğin ilgiyi derslerine de göstersen bu
durumla karşılaşmazdık.” şeklinde cümleler kurmak değildir. Bu tür cümlelerin
çözüme de bir katkısı yoktur. Çözüm odaklı cümleler kurmak, kendimizi iyi ifade
etmek yönünden daha etkilidir. Suçlama yaparak içimizi soğutmak istemiyorsak
tabi.
2. Alaya
Alma – Komik Duruma Düşürme:
Anne ve babaların
çocuklarını gaza getirmek amacıyla farkına varmadan bilinçsiz olarak yaptıkları
bir hatadır. Amaç çocuğun olumsuz yanlarını yüzüne vurarak göstermek, onu
utandırarak olumsuz davranıştan soğutmak olabilir. Oysa bu tutum çocuğu kendinden utanan pısırık
biri haline getirebilir. Çocuk anne ve babasının ona yakıştırdığı sıfatları
içselleştirebilir. Az da olsa cesaret gerektiren durumlarda çocuk “Yine komik
duruma düşerim alay edilirim.” endişesiyle yapması gerekeni yapmayabilir. Diğer
bir olasılık ise anne ve babanın bu türden davranışlarını kendisine yönelik bir
saldırı olarak algılayan çocuğun asileşmesi ve saldırganlaşmasıdır.
Ayrıca, anne babayla
konuşurken anne ve babanın çocuğu taklit ederek ona ad takması, konuşmayı başka
yöne çekebilir ve konuşma amacından sapabilir.
Yaygın Konuşma
Biçimleri:
- Mıy
mıy mıy çok biliyorsun sen bay ukala sen önce kıçını topla da sonra başkalarına
akıl ver.
- Şuna
bak yazar olacakmış. Sen önce matematiğin hakkından gel tembel teneke.
- Bıdı
bıdı bıdı. Nenem de böyle kendi kendine konuşur dururdu sen erken bunadın
herhalde.
- Ay
şundaki rahatlığa bak, serilmiş yatıyor. Al koy kapı önüne paspas olsun bari
işe yarasın.
- Sen
kukumav kuşu gibi öyle otur ve düşün, aman sakın ha çalışma.
- Ne
mühendisi saçmalama olsa olsa senden kaldırım mühendisi olur.
Ne Yapmak Gerekir?
Bazen çocukların hedef
ve idealleriyle eylemleri aynı doğrultuda olmayabilir. Fakat bu durum anne
babaya çocuğun onurunu kırma hakkını vermez. Bunun yerine çocukla sinirlenmeden
sakin bir sesle ve olumlu bir beden dili kullanarak karşılıklı konuşmaktır. Amacınızın
öfkenizi kusmak olmadığını çocuğun durumunu idrak etmesini sağlamak olduğunu
gözden hiç kaçırmayın.
3. Ahlak
Dersi verme:
Bu tür konuşmaları
çocuk ya çok ciddiye almaz ya da çok fazla ciddiye alarak kendini pis kötü
değersiz görmeye başlar. Yapmalısın, etmelisin çalışmalısın ile biten cümle
kalıpları, kendi gençlik zamanı ile kıyaslamalar doğru amaca hizmet etmez. Çocukların
ve gençlerin bu tür konuşmaları çok ciddiye almadıklarını yapılan araştırmalar
göstermiştir.
Yaygın Konuşma
Biçimleri:
- Biz
senin zamanındayken bu imkânları rüyamızda bile göremezdik.
- Bize
layık bir evlat olmak istiyorsan sınavı kazanmalısın.
- Baban
sabahlara kadar çalışıyor onun emeklerini boşa çıkarmamalısın.
- Okumayıp
bizim gibi cahil mi kalacaksın biz senin okuman için her fedakârlığı yapmaya
razıyız.
Ne Yapmak Gerekir?
“Sınavı kazanamazsam ne
olur?” ya da “Kötü karne getirirsem ne olur?” sendromunu en fazla yaşayan
öğrenciler, anne ve babaları tarafından üzerinde en fazla psikolojik baskı
oluşturulanlardır. Çocuğu baskı altına almadan da istediklerimizi söylemek
mümkündür. Duygu sömürüsü yapmadan, abartmadan, çocuğu borçlu çıkarmadan da bu
başarılabilir. Eğer çocuğun değer bilir olması isteniyorsa bunun yöntemi onu
kendi geçmişimizle kıyaslamak değildir. Bu durum yapılan iyilikleri yüze
vurmaktan ileri geçmez. Sahip olduklarını hak etmiyorsun mesajı verilmemelidir.
4. Emretme
– Yönetme:
Genelde çocuğu bir
davranışa yöneltmek için yapılır. Bu süreçte korku ve tehdit mevcuttur. Çocuk
mecburiyet duygusuyla söyleneni yapabilir ancak anne ve babasına karşı kin,
öfke, kırgınlık gibi duygular hisseder. Büyüdüğünde aynı psikolojiyi başka
ortamlarda da hisseder.
Yaygın Konuşma
Biçimleri:
- Derhal
odana git.
- Dersini
çalış.
- Sokağa
çıkmayacaksın.
- Onunla
arkadaşlığını kes.
- Derhal
sofraya gel.
- Kapa
çeneni.
- Kes
sesini.
- Annenin/Babanın
sözünü dinle.
Ne Yapmak Gerekir?
Öncelikle çocuğu
anlamak ve anladığını hissettirmek gerekir. Konuşmanın amacından ayrılmamak gerekir.
Söylenmek istenen emir kipi ve ses tonlamasıyla değil ılımlı bir ifadeyle ve
gülümseyerek söylenmelidir.
5. Tehdit
Etme:
Ergenlik döneminde
sıkça yaşanan bir sorundur. Zaman zaman aile çocuğun davranışlarını kontrol
altına almak için tehdite başvurabilir. Çocuk ise kendini ispatlama ve birey
olma çabası içerisindeyken ailenin onunla ilgili kaygılarını aşırı korumacı
olarak niteleyebilir. Bu durumda söylenenin tersini yapma neredeyse kaçınılmaz
olarak gerçekleşir.
Yaygın Konuşma
Biçimleri:
- Akşama
baban gelince hesaplaşırız.
- Dersini
yapma da bak neler oluyor.
- Sen
böyle devam et, sonuçlarına da katlanırsın.
- Benim
için sorun değil karnen gelince hesaplaşırız.
- Dediklerime
uymazsan başına geleceklerden de sen sorumlusun.
- Harçlığın
fazla geliyor galiba.
Ne Yapmak Gerekir?
Temel amaç çocuğu
olumlu bir davranışa yöneltmekken amaç genelde sapar. Dersini çalışmazsan neler
olacak görürsün” tehdidi çocuğun “Neler olabilir ki?” sorusunu sormasına ve
bazı şeyleri göze almasına neden olabilir. Meydan okumak ve tartışmak olumsuz
sonuçlara yol açan iki yöntemdir.
6. Çok
İnceleyici Sorular Sorma:
Emniyet mensuplarının
savcıların kullandığı çapraz sorgulama yöntemi gibidir. Örneğin eve geç kalan
çocuğun sorgulanması buna benzer. Anne ve baba doğal olarak meraklanmıştır.
Güvensizlik ve merak duyguları anne ve babayı bu yöntemi kullanmaya iter. Çocuk
ise sanki bir şeyler saklıyormuşçasına içine kapanabilir. O sırada konuşmak
istemeyebilir. Anne ve babasının kendisine güvenmediğini düşünebilir. Bazen bu
duruma isyan edebilir.
Yaygın Konuşma
Biçimleri:
- Odana
kapanmış kaç saattir ne yapıyorsun?
- Kaç
soru çözdün, bugün matematik çalıştın mı?
- Bu
şekilde sınavı kazanabileceğini sanıyor musun?
- Okuldan
kaçta çıktın, ne zamandır yoldasın, niye geç kaldın, niye geç kalacağını haber
vermedin neler saklıyorsun?
- Telefonda
kiminle konuşuyorsun kaç dakikadır telefondasın ne zaman konuşman bitecek?
- Dershaneden
kaçta çıktın neler yaptın kimlerle buluştun?
Ne Yapmak Gerekir?
Ergenliğe girmiş gence
onunla ilgili ve özel olan konularda çok fazla soru sorulmamalıdır. Onun size
kendi özelini anlatabilmesi için size güvenmesi gerekir. Bu güveni
oluşturmadıysanız genç, ardışık sorularının karşısında ya içine kapanır ya sizi
geçiştirir ya da isyan eder. Çok detay sormak onu bıktırır. Anlatmak istemediği
konularda üstüne gitmek doğru değildir. “Ne zaman anlatmak istersen seni dinlerim”
demeniz yeterlidir. Aşırı sorgulayıcı tutum genci utandırır ve yıpratır.
Haklısınız, ortalıkta
uyuşturucu satıcılarının kol gezdiği, gençlerin kötü yola düşürülmeye
çalışıldığı, çocuk ve gençlerin her türlü kötü niyetli kişilerin etki ve
istismarına açık olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ancak çocuklarımızı kötülükten
korumanın yolu saldırgan ve sorgulayıcı bir üslup değildir. Siz ne kadar
saldırgan olursanız onun hakkında o kadar az şey bilmeye de hazır olun.
Sonuç olarak iletişim
kanallarını doğru yöntemlerle kurduğumuzda karşımızdaki hangi yaşta olursa
olsun başarılı bir iletişimci olmamız mümkün. Başarılı bir iletişimin temel
amacı iletilmek istenen mesajın doğru iletilmesini sağlamaktır. Bunun için
yapılması gereken 6 temel eylem vardır:
1. Konuşmanın amacını belirlemelisiniz: Özellikle kritik ve önemli konularda
iletişim öncesi konuşmanın amacını belirleyin. Bu konuşmanın ne gibi yararı
olacak? Her konuda aynı tavrı gösterdiğinizde gerçekten önemli konular ile
önemsiz konular arasındaki farkı karşınızdaki ayırt edemez hale gelir. Amaç
belirlendikten sonra konuşma başlangıcında bunun çocuğa söylenmesi gerekir.
2. Ses
tonuna ve beden diline dikkat etmelisiniz: İletişimin %7’si sözlerle % 38’i ses, vurgu, tını ile
%55’i ise beden diliyle yapılmaktadır. Çocuğunuza önemli bir konuda öğüt
vermeniz gerekiyorsa başını ya da yanağını okşamanız sevgi ve şefkat gösteren
bir beden diliyle yaklaşmanız, ses tonunuzun da gayet ılımlı olması
aktaracağınızı daha etkili bir şekilde aktarmanızı sağlar. Öfkeli kızgın bir
tını ise çocuğun savunmaya geçmesine neden olur. Aynı durum eşiniz, sevgiliniz,
kendinizden daha büyükler için de geçerlidir. Olumlu bir ses tonu ve beden dili
iletişimdeki başarınızın anahtarıdır.
3. Can
alıcı kelimeleri tekrar edin:
Konuşmanızda çocuğu derinden etkileyen birkaç söz bulun. Bu, onların hedefi ya
da idealleri ile ilgili olabildiği gibi yetenekleri ile de ilgili olabilir. Eğer
bunları konuşmanızda birkaç kez kullanırsanız onu anladığınızı daha iyi
hissettirebilirsiniz. Bundan kastım temcit pilavı gibi sürekli aynı şeyleri tekrar etmek ve karşınızdakini bıktırmak değildir elbette.
4. Anlaşılır
bir dil kullanmaya özen gösterin:
Özellikle yaşı küçük olan çocuklar anne ve babasının ne demek istediğini tam
olarak anlamayabilir. Konuşmanın amacından sapmaması için onun kelime haznesini
dikkate alın.
5. Karşıdakinin
duyguların anlamaya çalışın:
Anlaşıldığını, dahası ne hissettiğini bilen birisiyle konuşmak çocuğu son
derece mutlu eder. Eğer siz de onun duygularını anlarsanız söylediklerinize de
özen gösterirsiniz. Önemli olan ne söylediğiniz değil nasıl söylediğinizdir.
Örneğin çocuk ders çalışmıyorsa, bunu anne ve babasını sinir etmek için
yapmıyordur. Onun bu konudaki asıl duygu ve düşüncelerini bilmek, onu
suçlamaktan daha olumlu sonuçlar almanıza neden olacaktır. Hiçbir çözüme,
karşınızdakini o çözüme onun isteğiyle dâhil etmeden ulaşamazsınız. Siz güçlü
olduğunuz sürece insanlar istediklerinizi yapabilirler. Ancak bu yöntemi
kullanmanız demek insanların bir süre sonra sizden uzaklaşmasını da göze
almanız demektir.
6. Üstün taraf olmayın: Anne baba ile çocuk arasındaki
konuşma bir süre sonra inatlaşmaya dönüşür. Sonuçta öyle bir hal alır ki “Benim
dediğim olacak!” duygusu her şeyden üstün hale gelir. Çocuğun asilik göstermesi
söylenenin aksini yapması bu davranışa yol açar.
“İyi de çocuğun
asileşmesine neden olmadan onu nasıl motive edebilirim?” sorusunu duyar
gibiyim.
Çocuğu
Motive Etmek:
Çocukların, karakter
özellikleri, ailevi durumlar ve başka etkilerle öğrenim hayatında başarısız
olması, onlarla ilgili varsayımlarda bulunurken olumsuz düşünme hakkını kimseye
vermez.
- Veliler
kendi aralarında rekabet halindeler.
- Çocuklarını
sürekli olarak bir yarış psikolojisi içinde tutuyorlar.
- Çocuklarını
değerlendirirken uç kavramlar kullanıyorlar (çok akıllı, çok saf, çok
beceriksiz…) Bu tür etiketlemeler çocuğu baskı altına almaktadır.
- Anne
ve baba kendi tatmin edilmemiş planlarını çocuk üzerinden gidermeye
çalışmaktadırlar.
- Derslerini
eksik yapan çocuğun ödevlerini yapmak ya da ders çalışması için sürekli ödül
vermek de bir başka sıkça rastlanan yanlış davranışlardandır.
Bütün bunları göz önüne
alarak çocuğu motive etmek için beş temel eylemden söz edilebilir:
1. Var olan isteği yok etmeyin: Çocuğunuzun yapmak istediği meslek
dalı ile ilgili olarak ona saygılı davranın, yaptırım uygulamayın. Sizin
kafanızdaki saygınlık ya da para kazanma kavramıyla onun kendisi için uygun
gördüğü gelecek algısı örtüşmeyebilir. Önemli olan onun başarısı ve mutluluğudur.
Anne ve babalar amaçları kötü olmasa da çocukların hayallerini kırabilmekte
hedeflerini yok edebilmektedir. Bilgisayar mühendisi olmak istediğini söyleyen
çocuğa “Sen bu matematikle ancak kaldırım mühendisi olabilirsin.” demek o
çocuğu motive etme yolu değildir. Aslında meslekle ilgili hayaller semboldür.
Örneğin sihirbaz olacağını söyleyen bir çocuk ileride insanları şaşırtan
yaratıcılık gerektiren bir meslek sahibi olabilir. Öncelikle çocuğun içinde bir
heves varsa bunu kabul etmeli saygı göstermeli ve onun bu heyecanına ortak
olmalısınız. Çocuğun istek ve idealleriyle çatışacak yaptırımlar
uygulamamalısınız. Kaldı ki bu konuda onun ne kadar ciddi olduğu da gösterdiği performans
ve sarf ettiği emekten anlaşılabilir. Anne ve babanın dikkat etmesi gereken
temel nokta, çocuğun hedef olarak belirlediği noktanın gerçekten onun varmak
istediği nokta mı yoksa daha farklı noktalara gelmek için emek harcamak
istememesi mi olduğunu ayırt edebilmektir.
2. Çocuğa
hedef gösterin:
İnsanlar hedef ile temenniyi çoğu zaman karıştırır. Hedef kesin net ve
somuttur. Temenni ise muğlak ve soyuttur. Çocuklar kimi zaman gerçekleşmesi imkânsız
isteklerde bulunabilir. Anne ve babalar bu istekleri önemser ve dikkate
alırlarsa çocuğun lehinde kullanabilirler. Örneğin:
Çocuk: Anne ben
büyüyünce astronot olacağım.
Anne: Öyle mi? Demek
astronot olacaksın.
Çocuk: Evet.
Anne: Neden peki?
Çocuk: Çünkü astronotlar
uzayda istedikleri gibi gezebiliyor.
Anne: Uzaya neden gitmek
istiyorsun?
Çocuk: Çünkü uzayı çok
merak ediyorum. Yıldız savaşlarında gördüm çok güzel bir yer uzay.
Anne: Peki nasıl
astronot olunur biliyor musun?
Çocuk: Tam değil.
Anne: Öncelikle okuldaki
derslerin çok iyi olması lazım. Eğer okuldaki derslerin çok iyi olursa astronot
olarak seçilme şansın artar.
Çocuk: Bunun okulla ne
ilgisi var?
Anne: Derslerle bile
ilgisi var kuzucum. Özellikle fen ve matematik derslerin çok iyi olmalı.
Çocuk: Neden?
Anne: Çünkü astronot
olabilmen için uzay bilimleri konusunda eğitim alman gerekecek ve bunun için de
matematik ve fen derslerinin iyi olması gerekiyor. Sadece onlar değil tabi
diğer tüm derslerde de başarılı olmalısın. Düşünsene ne kadar çok insan
astronot olmak istiyor. En başarılıları seçiyorlar haliyle.
Çocuk: Öyleyse tüm
derslerimde başarılı olacağım ve uzaya gideceğim.
Anne: bundan eminim
bitanem, çünkü sen akıllı başarılı ve sözünde duran bir çocuksun.
Bu
konuşmada anne çocuğun nasıl ulaşacağını bilmediği bir hayale gerçeklik katmış
onu hedef haline getirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta annenin
çocuğa bir hedef koymaması sadece çocuğun hayalini daha net hale getirmesinde
yardımcı olmasıdır.
3. Çocuğu
olumlu teşvik edin: Çocuk
sizinle herhangi bir konuda umudunu amacını hedefini paylaştığında onu olumlu
anlamda teşvik edin, umudunu kırmayın nazik bir dil kullanın. Onunla alay
etmeyin. Çocuk izlediği filmden etkilenip örümcek adam olmak isteyebilir.
Onunla dalga geçmek yerine onun bir film olduğunu gerçek hayatta yüksekten
atladığımızda yaralanabileceğimizi hatta ölebileceğimizi söyleyebiliriz. Örneğin
bir önceki konuşmayı ele alalım. Astronot olmak isteyen çocuğa “Sen kim
astronot olmak kim? Sen önce televizyon seyretmek yerine dersini çalış sınıfını
geç de…” dediğimizde çocuk anlaşılmadığını küçümsendiğini aşağılandığını
düşünecek giderek daha az şeyi sizinle paylaşacaktır. Olumlu anlamda teşvik
etmek yerine umudu kırılan çocuk ile ilişki giderek zayıflar.
4. Çocuğu
ödüllendirin: Olumlu
şeyler yaptığında bunu görün ve ödüllendirin. Ödülün mutlaka maddi değere sahip
olması gerekmez. Bu olumlu davranışı fark ettiğinizi göstermek, teşekkür etmek,
sarılmak öpmek başını okşamak övmek de ödüldür. Ödül ile rüşvet birbirine
karıştırılmamalıdır. Ödül olumlu bir davranış sonrası verilir. Rüşvet ise
davranış öncesi verilir ya da verileceği söylenir. Maddi ödüllerde çocuğun
ödülden haberi olmamalıdır. Sınıfımı geçersem bilgisayar sahibi olacağım
düşüncesi çocuğu koşullu sevgiye yönlendirir. Sorumluluklarını koşullu olarak
yerine getirmeye alışır.
5. Onunla
zaman geçirin: Anne
ve babanın çalıştığı günümüz koşullarında çocuğun bütün maddi gereksinimleri
karşılanırken çocuğun duygusal ihtiyaçları beklentileri okul durumu çok fazla
gözlemlenmemektedir. Çocuk kimi zaman ben para değil sevgi istiyorum diyerek
duygusal açlığını dile getirmektedir. Aslında çocuğun sevgi diye adlandırdığı
kavram ilgi ve paylaşımdır. İleride çocuğunuz sizin ona aldığınız son model
bilişim cihazlarını değil onunla oynadığınız oyunları yaptığınız sohbetleri
gittiğiniz maçları hatırlayacaktır. Onunla konuşun. Anne ve babalar konuşmayı
sorgulamak ya da öğüt vermek olarak algılıyorlar. Onunla konuşun, gerçekten
konuşun, sohbet edin. Birlikte zaman geçirin. Bundan kastım AVM’lerde dolaşmak
değil. Birlikte yemek yapın, temizlik yapın, oyun oynayın, maça gidin, aile
fotoğraflarına bakın, spor yapın…
Sevgiyle kalın…